.
İlkay Beyti TUTUCU
Köşe Yazarı
İlkay Beyti TUTUCU
 

Dilemmalarımız ve Yaşadıklarmıza İnanmak

Durum 1 Bir yere gideceksiniz ve gitmek için tramvaya binmek zorundasınız. Tramvayın başında bekleyen güvenlik görevlisi yok. Tramvaya binmek için orada bulunan bir makineye para atmanız gerekmektedir. Parayı attıktan sonra herhangi bir bilet vb almadan, kontrol olmadan tramvaya binebiliyorsunuz. Belediye tarafından biniş ücreti 1 TL ancak makineye 50 kuruş atsanız da çalışıyor. Bu durumda 50 kuruş mu atarsınız 1 TL mi yoksa atmadan mı geçersiniz? …. Durum 2 Bir tramvay raylarının yanındasınız. İleride bir tramvay yoldan çıkmış ve hızla geliyor. Sizin bulunduğunuz yerde bir makas görüyorsunuz. Bu makası kullanmazsanız tramvay yoldan çıkacak ve içindekiler ölecek. Makası sağ tarafa çevirirseniz raylar üzerinde tramvaydan habersiz bir şekilde çalışan 5 işçi var ve işçiler ölecek… diğer tarafa çevirirseniz yine tramvaydan habersiz çalışan bir işçi var o ölecek. Makası hangi tarafa çevirirsiniz?    Makası 5 kişi ölmesin diye tek kişinin olduğu tarafa çeviririm düşündüyseniz bir diğer soru o tek kişi sizin anneniz ise ne yaparsınız? Aynı durumda tramvay gelirken üst geçitte olduğunuzu düşünün. Üst geçitte yanınızda çok şişman biri var. O şişman kişiyi tramvay gelirken atarsanız tramvay yolu kapanacak ve o 5 kişi ölmekten kurtulacak. Bu durumda o kişiyi atar mısınız? … İlk soru Pragmatizmin kurucusu olarak gösterilen Charles Sanders Peirce (1839-1914) tarafından ortaya atıldı. Bu yazıyı okuyan bazı kişiler gerçek ücret 1 TL olduğu için 1 TL atardım diyebilir. Bazıları belediye zaten çok ücret alıyor vb nedenlerle 50 kuruş atmayı düşünebilir. Bazıları ise zaten kimse yok bu yüzden atmama gerek yok diyebilir. Peirce göre bu durumda hangi parayı attığınız veya atıp atmadığınız önemli değildir. Burada kişi bu durumla karşılaştığında “şüphe” durumuyla karşılaşır. Bu şüphe durumundan ise inancıyla-vicdanıyla kurtulur. Kişiyi şüphe durumundan kurtaran inancı-vicdanı ne ise faydalıdır.  Eğer para atmamak kişiyi şüphe durumundan kurtarıyorsa doğru ve faydalıdır…  İşte buna kısaca yararcılık denir. ... İkinci soru ise tramvay dilemması (ikilem) olarak bilinen bir deneydir. 1967 yılında Philippa Foot tarafından geliştirilmiş, 1985’te Jarvis Thomson tarafından uyarlanmıştır. Bu deney ahlaki vb birçok konuda insanların bakış açısını ortaya koyabilmektedir. Bu deneyde deneklerin büyük çoğunluğu 5 kişiyi kurtarmak için makası tek kişinin olduğu noktaya çeviririm demiştir. Birinci durumda, yararcılık mantığıyla 5 kişi yerine 1 kişinin ölümü tercih edilmiştir. Sorunun üst geçittesiniz ve şişman adamı atmanız gerekir şeklinde olan ikinci kısmı sorulduğunda ise denekler kararsızlığa düşmüşlerdir. Bir insanı iterek öldürmek en ağır şeylerden biri olarak algılanabilir. Bu deney sonuçlar aynı olsa da duyguların insanların kararlarını nasıl etkileyeceğini gösteren güzel bir deneydir. Deneyin birinci bölümünde ölmesine izin vermek ikinci bölümünde ise öldürmek eylemleri vardır. Öldürmek veya ölmesine izin vermek… Öldürmek olayında kişi etken diğerinde ise pasiftir. … Sinirbilimciler ölmesine izin vermek durumunda yani makası tek kişiye yönlendirmede beynin mantıksal bölgesinin, kişiyi üst geçitten atmaya ilişkin durumda ise duygusal bölgenin harekete geçtiğini belirtirler. …. Yukarıdaki örnekleri neden kullandım. Bazen “düşünceler mi davranışlarımızı yönlendirir yoksa davranışlar mı düşüncelerimizi yönlendirir?” diye düşünürüm Tramvay binerken hangi parayı atacağımızda düşüncelerimiz davranışlarımızı etkilemiş gibi görünmektedir. Şüphe durumundan inancım neyi gerektiriyorsa o davranışta bulunarak kurtuluyoruz. Bazen de davranışlar düşüncemizi değiştirebilir.  Bu durumu açıklayan, bazılarına göre Hz Ali bazılarına göre Hz Ömer atfedilen veya anomim kabul edilen harika bir düşünce vardır: İnandıkları gibi yaşamayanlar yaşadıklarına inanmaya başlarlar. İnandığı yaşamak demek, düşüncelerin davranışları etkilemesi demektir. Peki ülkemizde gerçekten böylemi. İnsanlarımız inandıkları gibi mi yaşıyorlar yoksa yaşadıklarına mı inanmaya mı başladılar? İnsanlarımız bir olayla karşılaştıklarında yararcılık ilkesine göre mi hareket ediyorlar yoksa inançlarına göre mi hareket ediyorlar? İnandığımız gibi yaşasak; İslamilik endeksinde Türkiye olarak 95. sırada mı olurduk. İslamilik endeksinde Yeni Zelanda birinci sırada yer alırken ilk 44 içerisinde hiçbir Müslüman devletin olmaması şaşırtıcı mı olurdu? Ecrin bebekler olayları yaşanır mıydı? Zümrüt apartmanı gibi sapık kitaplar mı yazılırdı? Hayvanlara işkenceler mi yapılırdı? Ülke ekonomik olarak zor günler geçirirken bu kadar israf yapılır mıydı? İhtişamlı iftarlar düzenlenir miydi? İslamın 5 şartını yerine getirirken doğruyu söylememek sıradan bir şey olarak mı algılanırdı? Yolsuzluk yapmak, devlet malını çalmak sıradan bir şeymiş gibi algılanır mıydı? Sahte dil puanlarıyla, sahte yayınlarla akademisyenlik yapılır mıydı? Hukuk alanında profesör olduğunu iddia ederek amirinin verdiği emiri yerine getirirken hukukun tüm kuralları çiğnenir miydi? Haksızlık karşısında susmak olur muydu? Bu kadar çok kendi çıkarlarını düşünerek başkalarının yok oluşuna seyirci kalınır mıydı? Yukarıdaki liste uzayıp gidebilir. … Tren dilemmasına tekrar dönecek olursak; rayların diğer tarafında tramvayın gelişinden habersiz çalışan 5 kişi, diğer tarafta ise benim siyasi görüşümden, cemaatimden vb bir kişi varsa makası nasıl çevirirsiniz sorusunu sorsak… cevap ne olurdu? İnsanlar neden yanlış yapan kendi mahallelerinden biriyse bu yanlışı görmezden gelmeye başlar ki? İnandığımız gibi yaşasak, olmamız gerektiği gibi olsak çok farklı olurdu ülkemiz. İnandığı gibi yaşayanlar tarihin her döneminde olmuştur. İnandığı gibi yaşayanlar ülkücüler, solcular, Ak partililer veya diğer görüşler içinde her zaman vardır. Ama inandığın gibi yaşamak zordur. nandığın gibi yaşamanın sonuçları ağırdır. Belki de bu yüzden insanlar ikileme düşer ve yararcılık felsefesine uygun olarak inandıkları gibi yaşamak yerine yaşadıklarına inanmaya çalışırlar… Sonuç olarak; inandığımız gibi yaşamayı bıraktık, yaşadıklarımıza inanmaya başladık.  
Ekleme Tarihi: 11 Kasım 2020 - Çarşamba

Dilemmalarımız ve Yaşadıklarmıza İnanmak

Durum 1
Bir yere gideceksiniz ve gitmek için tramvaya binmek zorundasınız. Tramvayın başında bekleyen güvenlik görevlisi yok. Tramvaya binmek için orada bulunan bir makineye para atmanız gerekmektedir. Parayı attıktan sonra herhangi bir bilet vb almadan, kontrol olmadan tramvaya binebiliyorsunuz. Belediye tarafından biniş ücreti 1 TL ancak makineye 50 kuruş atsanız da çalışıyor. Bu durumda 50 kuruş mu atarsınız 1 TL mi yoksa atmadan mı geçersiniz?
….
Durum 2
Bir tramvay raylarının yanındasınız. İleride bir tramvay yoldan çıkmış ve hızla geliyor. Sizin bulunduğunuz yerde bir makas görüyorsunuz. Bu makası kullanmazsanız tramvay yoldan çıkacak ve içindekiler ölecek. Makası sağ tarafa çevirirseniz raylar üzerinde tramvaydan habersiz bir şekilde çalışan 5 işçi var ve işçiler ölecek… diğer tarafa çevirirseniz yine tramvaydan habersiz çalışan bir işçi var o ölecekMakası hangi tarafa çevirirsiniz? 
 

Makası 5 kişi ölmesin diye tek kişinin olduğu tarafa çeviririm düşündüyseniz bir diğer soru o tek kişi sizin anneniz ise ne yaparsınız?
Aynı durumda tramvay gelirken üst geçitte olduğunuzu düşünün. Üst geçitte yanınızda çok şişman biri var. O şişman kişiyi tramvay gelirken atarsanız tramvay yolu kapanacak ve o 5 kişi ölmekten kurtulacak. Bu durumda o kişiyi atar mısınız?

İlk soru Pragmatizmin kurucusu olarak gösterilen Charles Sanders Peirce (1839-1914) tarafından ortaya atıldı. Bu yazıyı okuyan bazı kişiler gerçek ücret 1 TL olduğu için 1 TL atardım diyebilir. Bazıları belediye zaten çok ücret alıyor vb nedenlerle 50 kuruş atmayı düşünebilir. Bazıları ise zaten kimse yok bu yüzden atmama gerek yok diyebilir.

Peirce göre bu durumda hangi parayı attığınız veya atıp atmadığınız önemli değildir. Burada kişi bu durumla karşılaştığında “şüphe” durumuyla karşılaşır. Bu şüphe durumundan ise inancıyla-vicdanıyla kurtulur. Kişiyi şüphe durumundan kurtaran inancı-vicdanı ne ise faydalıdır.  Eğer para atmamak kişiyi şüphe durumundan kurtarıyorsa doğru ve faydalıdır…  İşte buna kısaca yararcılık denir.
...
İkinci soru ise tramvay dilemması (ikilem) olarak bilinen bir deneydir. 1967 yılında Philippa Foot tarafından geliştirilmiş, 1985’te Jarvis Thomson tarafından uyarlanmıştır. Bu deney ahlaki vb birçok konuda insanların bakış açısını ortaya koyabilmektedir.

Bu deneyde deneklerin büyük çoğunluğu 5 kişiyi kurtarmak için makası tek kişinin olduğu noktaya çeviririm demiştir. Birinci durumda, yararcılık mantığıyla 5 kişi yerine 1 kişinin ölümü tercih edilmiştir.

Sorunun üst geçittesiniz ve şişman adamı atmanız gerekir şeklinde olan ikinci kısmı sorulduğunda ise denekler kararsızlığa düşmüşlerdir. Bir insanı iterek öldürmek en ağır şeylerden biri olarak algılanabilir. Bu deney sonuçlar aynı olsa da duyguların insanların kararlarını nasıl etkileyeceğini gösteren güzel bir deneydir.

Deneyin birinci bölümünde ölmesine izin vermek ikinci bölümünde ise öldürmek eylemleri vardır.
Öldürmek veya ölmesine izin vermek…
Öldürmek olayında kişi etken diğerinde ise pasiftir.

Sinirbilimciler ölmesine izin vermek durumunda yani makası tek kişiye yönlendirmede beynin mantıksal bölgesinin, kişiyi üst geçitten atmaya ilişkin durumda ise duygusal bölgenin harekete geçtiğini belirtirler.
….
Yukarıdaki örnekleri neden kullandım.
Bazen “düşünceler mi davranışlarımızı yönlendirir yoksa davranışlar mı düşüncelerimizi yönlendirir?” diye düşünürüm
Tramvay binerken hangi parayı atacağımızda düşüncelerimiz davranışlarımızı etkilemiş gibi görünmektedir. Şüphe durumundan inancım neyi gerektiriyorsa o davranışta bulunarak kurtuluyoruz.
Bazen de davranışlar düşüncemizi değiştirebilir. 
Bu durumu açıklayan, bazılarına göre Hz Ali bazılarına göre Hz Ömer atfedilen veya anomim kabul edilen harika bir düşünce vardır:
İnandıkları gibi yaşamayanlar yaşadıklarına inanmaya başlarlar.
İnandığı yaşamak demek, düşüncelerin davranışları etkilemesi demektir.
Peki ülkemizde gerçekten böylemi.
İnsanlarımız inandıkları gibi mi yaşıyorlar yoksa yaşadıklarına mı inanmaya mı başladılar?
İnsanlarımız bir olayla karşılaştıklarında yararcılık ilkesine göre mi hareket ediyorlar yoksa inançlarına göre mi hareket ediyorlar?

İnandığımız gibi yaşasak;

  • İslamilik endeksinde Türkiye olarak 95. sırada mı olurduk. İslamilik endeksinde Yeni Zelanda birinci sırada yer alırken ilk 44 içerisinde hiçbir Müslüman devletin olmaması şaşırtıcı mı olurdu?
  • Ecrin bebekler olayları yaşanır mıydı?
  • Zümrüt apartmanı gibi sapık kitaplar mı yazılırdı?
  • Hayvanlara işkenceler mi yapılırdı?
  • Ülke ekonomik olarak zor günler geçirirken bu kadar israf yapılır mıydı? İhtişamlı iftarlar düzenlenir miydi?
  • İslamın 5 şartını yerine getirirken doğruyu söylememek sıradan bir şey olarak mı algılanırdı?
  • Yolsuzluk yapmak, devlet malını çalmak sıradan bir şeymiş gibi algılanır mıydı?
  • Sahte dil puanlarıyla, sahte yayınlarla akademisyenlik yapılır mıydı?
  • Hukuk alanında profesör olduğunu iddia ederek amirinin verdiği emiri yerine getirirken hukukun tüm kuralları çiğnenir miydi?
  • Haksızlık karşısında susmak olur muydu?
  • Bu kadar çok kendi çıkarlarını düşünerek başkalarının yok oluşuna seyirci kalınır mıydı?

Yukarıdaki liste uzayıp gidebilir.

Tren dilemmasına tekrar dönecek olursak; rayların diğer tarafında tramvayın gelişinden habersiz çalışan 5 kişi, diğer tarafta ise benim siyasi görüşümden, cemaatimden vb bir kişi varsa makası nasıl çevirirsiniz sorusunu sorsak… cevap ne olurdu? İnsanlar neden yanlış yapan kendi mahallelerinden biriyse bu yanlışı görmezden gelmeye başlar ki?

İnandığımız gibi yaşasak, olmamız gerektiği gibi olsak çok farklı olurdu ülkemiz.
İnandığı gibi yaşayanlar tarihin her döneminde olmuştur.
İnandığı gibi yaşayanlar ülkücüler, solcular, Ak partililer veya diğer görüşler içinde her zaman vardır.
Ama inandığın gibi yaşamak zordur.
nandığın gibi yaşamanın sonuçları ağırdır.
Belki de bu yüzden insanlar ikileme düşer ve yararcılık felsefesine uygun olarak inandıkları gibi yaşamak yerine yaşadıklarına inanmaya çalışırlar…

Sonuç olarak; inandığımız gibi yaşamayı bıraktık, yaşadıklarımıza inanmaya başladık.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarsusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.